2 Nisan 2014 Çarşamba

Kask

En son 13 yıl önce alternatif bir konsere gitmişler ve yabancılaşmanın sözlük anlamını yaşamışlardı.
Kız soğuk ülke Kanada'dan dönmüş, kalbi buz tutmuştu. Çocuk ise Napoli sahillerinde kalbini soğutamamış, kim bilir belki kaç gönül sığdırmıştı güm güm atan kalbine.

Uzun süre konuşmadılar, sustular.

Kendilerini bulmak için yollara vurdukları doğruydu.
Başka insanlarda ritm tutan kalplere yaklaşıp ritmi yakalayamadıkları, kimi zaman ise oldukça yaklaştıkları çok doğruydu. Tüm yaşananların ötesinde birbirlerinde buldukları belki de 15 yaşlarındaki ilk görüştü. Çocuğun burnu havadalığı, kızın durmak bilmeyen hayal dünyası.
16 yaşlarındaki Napoli sahilinde meltemle birlikte yapılan bir yürüyüştü.

Belki de ilk üniversite yıllarında, 17 yaşlarında Floransa'da sürekli aynı bara gidip, birlikte yürümekten bıkmamalarıydı. Floransa kıza göre bir masal kenti; erkeğe göre ise aşklarının şehriydi.
Çocuk havalardan yere inip ayağı yere basmaya başladıkça, kız havalanmıştı belki de. Kim bilir.
Şımardı.
Bu şımarıklığın tüm hayatını etkileyeceğini nereden bilebilirdi?
Çocuk bir gün Floransa'nın arnavut kaldırımlarında ayakkabısını delmek istercesine ayaklarını yere sürte sürte yürümüştü. Bu kızın aklına takıldı. Taktı işte.
Çocuk ise kola içmemeye karar vermişti bir gün kız kolayı höpürdeterek içti diye. Takmıştı.

Doğrular ve yanlışlar yoğundu.

Kask bile olsa binmem dedi kız, motora.
Motorumla geleceğim dedi çocuk, kızın ne denli korkak olduğunu unutmuştu.
İnsanlardan korkması gerektiğini bir türlü öğrenemeyen korkak kız.
Yaşar Kemal araya girdi ve dedi ki: "O iyi insanlar, o güzel atlara binip çekip gittiler. Demirin tuncuna, insanın piçine kaldık."

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder