Rüyamda dedemi gördüm.
Bize kızan olursa kocaman göbeğini yan devirip yattığı yerin arkasındaki küçük saklanma alanıyla hep yanımızda olan dedem.
Uzunca vakit geçiremediğim ama geçirdiğim zamanda tütün kokan elleriyle başımızı okşaması, kötü kelimeli (!!) ve yasak Kemal Sunal filmlerini kahkahalarla izleyebildiğimiz dedem. Yaz akşamlarında kapının önünde, dedem kendi köşesinde biz etrafına saçılmış torunlar mutlu mutlu otururduk.
Çiğdemlerin içini çıkarıp çayın içine atarken, hayattaki en büyük keşfi yapmış olmanın hazzını yaşardık. Çekirdekli çay!
Dedem şair ruhluymuş, şiir yazarmış.
Şiirin derinliğini anlayacak olgunluğa gelemeden kaybettim O'nu.
Aliağa'da barakalarda kalabalık ailemizin rahatı için ranzalar, gölgelikler, duşlar yapan bir marangozdu dedem. Koca kalpliydi, hiç sinirlendiğini görmedim; ki biz 9 adet yakın yaşlarda keşif peşinde koşuşturan kuzenlerdik.
Rüyamda pamuk saçları alacalı, yanında hala saçında tek beyazı olmayan anneannem. Annem ise ikisinin arasında, ispanyol paça pantolonu, dar gömlek ve madalyonu ile tam 70'ler ruhunu yansıtıyor. Hepsinin yüzünün güldüğü, güneşli bir İzmir günündeyiz. Ben görüyorum, izliyorum onları. Onlar beni görmüyor.
Sabah annemi arıyorum, anlatıyorum rüyamı. Diyor ki, dün dedenin ölüm yıl dönümüydü, ziyaret ettik. Mutlu olmuştur, sana da malum olmuş. Duygusallığın "d"siyle alakasız(!) anne ve babamın gözleri doluyor. Yoldalar Balıkesir'e doğru. İçim huzur doluyor, şanslı hissediyorum böyle güzel büyüklerin yanında sevgi dolu büyüdüğüm için.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder