Metroya yürürken içime doğmuş gibi;"Bu saatlerde genelde taksi çağırıyorum metroya yürümem. Senden cesaret aldım." dedim. Metroya yürüyene kadar herhangi bir sorunla karşılaşmayan bizler, yürüyen merdivene adım atarak aşağı doğru inmeye başladık. Bu sırada merdivenlerin kenarında 3-4 genç belirdi. Laf atış şekilleri küfürlü değildi. "Aşkım baksana bana."
Makul.
Çok daha kötülerini duyduk.
Gençlerimize ters ters baktım. -Tersim terstir-
Sonra bir anda önümüze bir mermer parçası, arkamıza ise tükürük damlaları düştü.
Şimdi sorarım size, bu insanlıktan nasibini almamış gençlerimize orada ne yapabilirdim?
Aklımdan geçen düşünceler şu şekildeydi:
- Erkekseniz buraya gelin diye kışkırtayım sonra döveyim onları, sonra hiç bir dövüş tekniği bilmediğimi hatırladım.
- Merdivenlerden ters ters koşarak çıkayım, taksi durağındaki amcalara dövdüreyim (Herkes de duyarlı olmak zorunda değil)
- Aşağı kadar inip, yukarı çıkan yürüyen merdivene bineyim. Peşlerinden koşup yakalayıp polisi arayayım. (Sonra hemen üstüme başıma baktım, çünkü etek olsa üstümde polis "Sen aranmışsın" diyebilir)
- Peşlerinden koşup fotoğraflarını çekip sosyal medyada ifşa edeyim. (Bu iki dakika sonra aklıma geldi, yalan yok)
Bunların hiçbirini yapmayıp o mermer iyi ki başımıza gelmedi, verilmiş sadakamız var dedim.
Pamuk ipliğine bağlı hayatlarımız. O kadar şansına yaşıyoruz ki. O andan itibaren dedim ki, belki de gidip yurt dışındaki işler kovalanmalı.
"Nasıl kurtuluruz"un cevabini ise "izole" yaşam olarak görüyorum.
Git bir rezidansa yerleş, asla toplu taşıma kullanma, halkın takıldığı yerlerden uzak dur, araban olsun ve bir şoförün; çünkü trafikte direksiyon sallarsan da trafik magandalarının tacizine maruz kalırsın.
Bir kaç küçük alternatif de yanında biber gazı taşımak ya da Uzak Doğu sporları öğrenmek olabilir.
Peki ya örgütlenmek? Yasaların bir yaptırımı olsa? Mart ayında Özgecan olayının üstüne yazdığım #sendeanlat ın üstüne ne değişti bu memlekette? Ne yapmalının cevabı peşindeyim.
Şahsen 1997 yılından bu yana hep benzer olaylar yaşıyorum.
Artık dile kolay 30 yaşındayım, bana sözle, gözle ya da başka şekilde tacizde bulunanlara karşı sessiz kalmak oldukça gücüme gidiyor. Bazen karşımdan gelirken önden hiç çekinmeden baştan aşağı süzdükten sonra; henüz geçmemi beklemeden arkasını dönüp bir de popomu süzmek isteyen adamlara arkamı dönüp "Manzara nasıl? Hala keyfin yerinde mi?" demek istiyorum. Fakat yine ben "kötü kız" sıfatını yerim.
İlk defa tacize uğradığımda yanlış bir şey yaptığımı düşünüp, anneme söyleyememiştim. Oysa babam yaşımdaki o pis surat beni ellediğinde avaz avaz bağırmam gerektiği öğretilmeliydi bana. Ailelere de gerçekten çok iş düşüyor bence bu noktada.
İnsanlığa doğru adım atmamız gerekirken, hep geri gidiyoruz.
Hükumetin beni en çok rahatsız eden yanı kadınları ikinci sınıf vatandaş gibi göstermesi.
Zaten magandaların her türlü tacizine katlanma çabasındayız, bir de kadınlarla erkeklerin eşitsizliği üzerine sözler; kadını iyice aşağılarken erkeklerin kadınlar üzerinde her türlü yaptırımı olduğunu düşündürüyor bilinçsiz kafalara.
Sesimizi duyurmamız ve insan gibi yaşamamız gerekli.
Önümüzdeki nesiller için, oğullarınızı doğru düzgün yetiştirin. Kadın-Erkek ayrımı yapmadan.
Seksist olmasınlar.
İnsan sevmeyi bilsinler; erkek adam, aslan oğlan olmadan.
Kadına ses yükseltmenin bile şiddet olduğunu bilsinler.
İnsan olun.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder