12 Kasım 2010 Cuma

3 Ev

Bir sürü ev demiştim.

Üç ev var.

Birincisi mezarlıkların arasında minicik ufakcık. Sevimlicik, sıcacık.
O evde vardı bir süleymancık.
Bir gece tuvalette gördüm onu, nasıl şeffaf, nasıl pembe. Gözleri kocaman,
 siyah.
Korkmadım -ki korkarım böcekten- çünkü bu süleymancıktı. Çocukken nasıl
 kıyabildiğimi düşündüm. Canilik. Dexter'cılık oynamak bilmeden.
O ev anadoludaydı, üç esmerli evin tek sarışını. Nasıl mutlu zamanlar geçirdim, işimin ilk zamanlarında (hoş daha kaç zaman oldu).

İkincisi ilginç bir çiftin evi. Sevimliler. Ama böcekler sevimsizdi.
Karşıyaka'daki evde nasıl karşılamışsam üç karafatmayı baş başa, bu evde ikisini üçünü dördünü gördüm. Mutfağa girmeden kapı önünde sabit, sesli adımlar atıyordum korkup kaçsınlar diye.
Kaçmadılar hiç.

Üçüncü evde yine iki esmer vardı ve balıklar. Güleryüz, içtenlik.
Kış çayı, köpek balığı ve iki adet akciğer en belirgin anılar.
6 balığın hep birlikte öldüğünü son ziyaretimde öğrendim. Akvaryuma alınan deniz yıldızının insafsızca intiharı balıkları da öldürmüştü. Ne yalan söyleyeyim en çok ürkek köpekbalıklarına üzüldüm.

Bu evler iki buçuk ay ağırladılar beni. Hepsinin ayrı rengi var, birincisi fıstık yeşili; ikincisi turuncu;üçüncüsü ise sarı.

Adı geçen bütün canlılar tabi ki bilinçaltıma işleyip birkaç rüyamın başkahramanı oldular!
Süleymancık, karafatma ve balık.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder