Bugün bir arkadaşım dedi ki: "Sen İstanbul'da okumadın mı?"
-Hayır, dedim.
"Ne büyük cesaret!" dedi.
Şaşkındı.
E nolmuş yani, kariyer yapmaya geldim.
Sen git iki yıl ajansta canın çıkana kadar çalış, sonra pilin bitsin.
Öyle garip bir moddayım ki, eve gelip saatlerce uğraşasım gelirdi mutfak, yemek, odamla.
Şimdi yumurta mı kırsam, dolaptaki yemeği mi ısıtsamın zorlu çelişkisi içindeyim. (Yemek için canım anneme teşekkürler!)
Peki ya yüzümün morlukları?
Peki ya İzo'nun ailesi?
Peki ya iş-güç-meşgale?
Pekiii asıl soru şu, nerede o kocaman dalıp dalıp götüren dünya haritası?
Hayata kapılıp gitmeyelim!
Zaten hayatımın en riskli yaşındayım, dile kolay YİRMİ YEDİ!
27 yaşında hayata "Good bye and have a nice day." diyen onca insan...
Uyuşturucu, intihar, kaza; hızlı yaşam.
Neyse ki, hızlı yaşamım yok odamdan mutfağa gitmek bile zor gelirken; kendimi rockn roll life style'i benimsemiş değerlerle bir tutmam ne ironikmiş yazarken anladım.
Büyük işler başarmak, saatlerini bilgisayar karşısında geçirerek bedenen ve ruhen yorulmak, boş boş işlerle uğraşmak, boş işi büyük iş sanmak, topluma dair - zor durumdaki insanlara dair hiç bir atılımda bulunmadan yaşamak, o kadar farklı hayatlar var ki. İnsan neyi seçeceğini şaşırıyor cidden. En iyisi seni neyin mutlu edeceğini anlamak. O da zor be ana...
"Nesi zor be yavrum?"
Demez mi ana, der.
En iyisi mi yumurta kırayım.
PS: Kadınlara yaşı sorulmaz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder