Balıkesir'deyim, bizimkileri ziyarete gitmişim.
Dönemsel ilgi odakları bu sefer bir kedi olmuş, minicik bir kedi almışlar beslemek için. Sözde dükkanda kalıyor ama mekan anneannemin evi. Gündüzleri kediciğe zarar gelmesin (!) diye bir çöp kutusuna koyuyorlarmış. Ben gittiğimde kutudan çıkma vakti. Hem merakla, hem de üzülerek (yavrucuk hapis kalmış diye), çöpün kapağını açıyorum. Avcumun yarısı kadar, beyaz-kahve çok sevimli kedi beni görünce dudaklarını ve boynunu büküp diyor ki: "Ahu, şunlara söyle beni kapatmasınlar, hava sıcak ve susuzluktan öldüm!"
Önce bu küçük kedi nasıl böylesine ukala olabilir diye düşünüyorum, sonra şaşırıp anneme sesleniyorum: "A a annem bu kedi konuşuyor ya, mimikli bir de!" Annem, hıı evet, diyip heyecanımı paylaşmıyor.
Neyse diyorum kediyi avcuma alarak, bir yandan da babama kızıyorum. Alıyor hayvanları sevicem diye sonra gerekli özeni göstermiyor; annem de nasıl razı oldu ki!
Minik bir su birikintisine doğru tutuyorum kediyi (bu arada ismi ne bu kedinin?) ve su içerken o ufacık su birikintisine atlayıveriyor. Hemen iki avcumu suya daldırıp çıkarmak istiyorum; ama ellerimin içi minik minik ve pasparlak bir sürü balıkla doluyor. Balıklar bir avcuma bir suya atlıyorlar. Tutamıyorum, tutmuyorum da aslında. Sanki suyun üstüne simler dökülüyor gibi...
Kediyi hatırlayıp bir hamle daha yapıyorum suya.
Bizimki yandan bana bakıyor; içtim canım suyu doydum da, diyor.
Tripli bir kedi. Dudaklar dışarda, nazlı.
Gülümsüyorum.
Alarm çalıyor, gün Cuma.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder