12 Mayıs 2013 Pazar

Hanımeli



Anneannemin (hayattaki en harika anne) bahçesindeki hanımellerini gördüm rüyamda. Sarılı beyazlı açmışlar.
Onlara ulaşmaya çalıştıkça solduklarını gördüm. Oysa ki tek isteğim  flamenti çekerek içindeki gıdım balı tadabilmekti.
(Bknz: Hanımelinin balını yemek)

Hangi çiçeğe yaklaştıysam soldu ve düştü. Karşıdan diri gözüküyordu hanımelleri.

Anneanemin terasından içeri girdiğimde, ev benim evime dönüşmüş; kuzenlerim ise İstanbul'daki arkadaşlarıma dönüşmüştü. Kapalı bir odada sadece orada olduğunu bildiğim Selen ve beni karşılayan Seda.

Selen'in içeride ne yaptığını sorduğumda, yaşam koçu ile seansta olduğunu öğrenmiş ve şaşırmıştım. Bence hayatta en son yaşam koçuna gidecek insandı. Bitmeyen bir enerjisi ve hayata oldukça pozitif bakan bir tutumu vardı. Yaşam koçu olgusu oldukça ilginç bence, motive edici karakterlerin başarılı olabileceği bir meslek türü. Yaşam koçunun aynı zamanda fal baktığını öğrenince -bilinçaltımın azizliğine bakın- konu daha da ilgimi çekmişti. Solan hanımellerini ve elimi attığım canlıların çürümesini unutarak ne zaman bana vakit ayırabileceğini düşünmeye başlamıştım içerideki hafif kilolu 45'lerindeki yaşam koçunun.

Garip bir hisle uyandım.

"Abdurrahman Çelebi"lik

Anneler gününde annemden uzak olmak beni bir miktar duygulandırdı.
Uzun zamandır üstünde düşündüğüm "Aileden uzak yaşama" kavramı bu büyük şehirde yalnızlık hissi yaratıyor bünyemde. Ama hayat zaten çok yönlü bir zorluk, çok bilinmeyenli denklem gibi. 18 yaşımdan beri yalnız yaşayıp, şimdi ailemin yanında yaşamaya başlasam tam 5 gün sonra psikolojimin nasıl olacağını çok net öngörebiliyorum. Yine de Polyanna tarzı hayalcilik ruhumda var; hayali güzel.

Her anneler gününde olduğu gibi yine çocuk yetiştirmenin ne denli zor ve ürkütücü olduğunu düşündüm. Son zamanlarda keyifle okuduğum kitap "4 Anlaşma" da annelik - çocuk yetiştirme hakkında, çocuğu cesaretlendirmeye dair ilginç fikirler sunulmuş. Çocukların her konuda cesaretlendirilmesi, hevesinin kırılmaması ve ilgi duyduğu kapıların açık tutulması gerektiğini savunuyor, Meksikalı yazar Don Miguel Ruiz. Bunu örneklerle anlatıyor; işten gelip yorgun olduğunuz bir anda minik oğlunuz okulda öğrendiği 9. Senfoniyi tiz sesli flütle çalmak istediğinde O'na "Çalma şunu, kafam şişti!" demeniz oğlunuzun tüm şevkini kırabilir diyor. Bu O'nun geleceğindeki birçok kapının kapanmasına etki edebilir ve öz-güvenini negatif etkileyebilir diyor. Peki bir anne nasıl bu kadar sabırlı olabilir? Şu an annelik oldukça uzak bir olgu geldiği için bu denli sabrın var olabileceğine imkan veremiyorum.

Sevgi dolu bir ailede büyümüş şımarık bir kız çocuğuyken bana öğretilen en büyük şey "mütevazilik" ti. Bunun fazlasının çok da gerekli olmadığını yaşım ilerledikçe deneyimleme şansı buldum. Resim öğretmenimin çok beğendiği resimler karşısında, sanatçı ailem bana "Abdurrahman Çelebi" derlerdi. Bu bizim -sataşarak- anlaşma şeklimizdi, ben bozulur ağabeyime sataşırdım, O da bana. Resim yapmayı bir süreliğine bıraktım; ama küçükken hevesim kırıldığı için değil hayatımda farklı şeyleri önceliklendirdiğim için. Şimdi düşünüyorum, acaba gerçekten yeteneksiz olduğuma inansam elimi ayağımı tamamen çeker miydim? Evet.
E bunun dengesi nedir o zaman?
Zor iş.
Hissiyat ve ilhamla da ilgili sanırım annelik. (Zaman ve deneyimle bu sorunun da cevabını bulacağıma eminim)
Tek bildiğim tüm kadınların çok okumak ve öğrenmek ve araştırmak zorunda olduğu. Biz kadınlar kendimizi ne kadar yetiştirirsek, ülkemizin geleceği o denli güçlü olacaktır. Çünkü biliyoruz ki; dünya kadınların yetiştirdiği erkekler tarafından yönetiliyor. Çocuklar vicdan duygusu ile yetiştirilirse; diktatörler oluşmaz, oluşamaz.

Anneler çocuklarını cinsiyet ayrımı yapmadan yetiştirseler, türlü sapıklar, maço erkekler ve kadına karşı şiddetin azalacağına inanıyorum. Erkek adam oturur, kız dediğin servis eder zihniyeti ne yazık ki en modern annelerde bile karşımıza çıkmakta. Oğlu bir kızla geceyi geçirince "Aslan yavrum sayı attı" diye düşünen ebeveynler, kızları gece dışarı çıkınca "namus"una leke sürüleceğini düşünebiliyor. E o leke ise, lekeyi süren aslan parçası oğlun değil mi? O.

PS: "Yalnız daha mutluyum" cümlesi derin anlam içerir.