26 Ocak 2011 Çarşamba

Kız

Kız durdu, dedi ki kendi kendine nedir ki bizi mutlu eden?
"Biz" dediği anda pişman oldu.
Biz insanlar demekti, insanlar aynı şeyden mutlu olamazdı.
Nedir dedi bu sefer, "beni" mutlu eden.
Düşündü.
İçtenlik.
Saflık.
Bunu anlayabilen insanlar.
Bir ara aklını yurtdışı ve aynı dili konuşmamaya takmıştı.
Aynı dili konuştuklarım anlayamazken anlatmak istediklerimi; orda anlamamaları koymaz. En iyisi kaçıp gitmek.

Sonra kendini anlatma çabasından vaz geçti.
Minik yeşil bir kaplumbağa geldi aklına.
Heyecanlanınca akvaryumun içine, derinlere doğru hızlı hareketlerle kaçmaya çalışan kaplumbağa.
Ne ilginç yazması, kap lum ba ğa.
Zaten mekanı yanlıştı, akvaryum.

Petshoplarda hapsolmuş hayvanlardan bir tanesi.
Heyecan verici, yeşil bir kere.
Salatalık, avakado, karpuz gibi.

Kaçtı.

Kaplumbağa da kaçtı akvaryumdan.
Vahşi doğaya karışmış, haber alınamadı.
Aynı dili konuşamadan uzaklaştılar.
Hep aynı soru.
Acabalar.

Her gün uyandığında pencereden süzülen güneşti belki, belki de yağlı boyalar, çeşit çeşit fırçalar. Mutluluk kaynağı.
Creep.
Radiohead.
Kendine sürüngen mahlukat derken nasıl keyif alıyordu.
Oh huzur.

O gün o yemyeşil çimlerin üstünde bitmeyen şekerleri hiç tanımadığı tiplere ikram ederken, poposu soğuktan korunamayan (üstüne oturulan gazeteye ragmen) kız, coşku doluydu.

Sıradan, alışılagelmiş cümleler.
Yapalım (birinci çoğul şahıs ile kullanılmış bir fiil) lar, biz kavramı oluşmadan.
Sahte, yalan.
Uf ne gerek var bu yaştan sonra.
Gelecek acıysa hakkını vererek gelsin, sevgiyse de.
Donukluksa da.

Ps.
Pss.
Psss.

Mary & Max

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder