30 Nisan 2012 Pazartesi

Yaşamla ölüm arasinda.

Dedim ki yarin yaşayıp yasamayacağım bile belli degilken nedendir 3 yıl sonrasını düşünmek. Tokat Balıkesir'den geldi. Mini mini, tatli sari elbiseli kiz henuz cok cok hendek. Hayalleri, umutları ve yasama dair beklentileri vardi. Peki neydi hayatta bizi üzen ve mutlu eden? Savaşmak nedendi sevişmek varken? Sorular art arda; fakat cevaplar az. Bense bir pastane poşetine agliyordum, oysa ne vardi ki icinde yaş pasta taşınmış pastane poşetine ağlayacak. Ben buydum iste, simgeler yüklerdim imgelere ve her gidenin ardından şaşkın, ağzım açık bakakalırdim. Cunku birinin gitmesi ölüme esdegerdi beynimde. Kopup gitti mi, geri donusu yoktu. Bu bir Ferzan Ozpetek filmi degildi ki bardağı yere atayım da gercekten gidip gitmediğini anlayayım. Ama aratdım yine de İkea'nin kalın bardağını yere bir ihtimal kırılmaz diye. Batıllik damarlarımda dolanirdi. Yuzerdi, yüzeydi pürüzlü olan. Pürüz degil miydi kaymamızı engelleyen? Kaydık. Yuvarlandık. Koptuk. Yutkunduk, çıkmadı guzel cümleler dudaklarimizdan. Tatsız kelimeler döküldü. Pis ego ele geçirdi. Tadsiz olaylar icin yola çıkmayı sevmez hic bı insanoğlu ve insankızı. Kutlama olsun, ziyaret olsun, tatil olsun da cikalim ister. Aksam gunesi camdan vururken sosyal cevreden uzaklasmaini. Verdigi hazla gözlük takmama gerek kalmadan istedigim gibi bakabiliyorum şiş gözlerimle güneşe. Ölüm olacak, düğün olacak, umut olacak, keder olacak. Senin yaninda, mutluluk, hüzün ve seni sevenler kalacak.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder